27 Ocak 2013

Satılık Kitap Projesi

Merhabaaaaa :)

Size bir proje danışmak istiyorum. Şimdi daha önce okuyup burda paylaştığım kitapları biliyorsunuz. Ben onların bir kısımını satmak istiyorum çünkü o kitaplar o kadar yeni ki! Bilen bilir kitaplarımı çok özenli okurum. Sadece 1 kez okudum hiçbir arkadaşıma vermedim öylece kitaplıkta hiçbir zarar görmeden hatta isim bile yazılmadan duruyorlardı. Bunu çok gereksiz buldum ve yeni alacağım kitaplara yer açılması ve o yeni kitaplara daha fazla bütçe ayırabilmek adına satabilirim diye düşündüm. Sizce nasıl bir yol izlemeliyim, nasıl fiyat belirlemeliyim. Düşüncelerinizi yazarsanız memnun olurum.

Ayrıca bu projem başarılı olursa temiz kitapların satışını yapacak bir site bile kurabilirm belki :P

30 Temmuz 2012

Aşka Veda - Can Dündar


Bir İstanbul yolu kitabıydı benim için, romanları okuyamıyorum ben yolda neden bilmiyorum ama çantama ne zamandır okumadığım Aşka Veda'yı almıştım. İkram çayının da eşliğiyle bir anda bitiriverdim sanırım kitabı :)

Güzeldi kitap, Can Dündar güzel yorumlamış milletim aşkını, erkek egemenliğine kadının baş kaldırışını, ülkemin aşka sevgiye bak-ama-yışını...

Sahi, Aşk ölüyor mu gerçekten, veda mı ediyoruz tüm benliğimizi saran, bize kimliğimizi unutturan aşka...

Kadınlarımız dizilerdeki gibi güçleniyor mu, tutuyor mu havaya kalkan eli, hoop dur bakalım diye... Yoksa hiç takmadan çekip gidiyor mu veda bile etmeden sevgilisine...

Ya erkeklere n'oluyor... Yoksa onların aşkı da kadınlarını boğduğu için mi bu kaçış, yoksa artık renkli pantolonlar giyiyorlar diye mi terk ediliyorlar ?

Denemelerden oluştuğu için konusu içeriği hakkında daha fazla yorum yapamıyorum. Anlatımı sade, ayrıca açık sözlü bir roman olmuş diyebiliriz...

Hatta en sağlam tespiti de şu olsa gerek:
"Densizlikten değil yersizlikten"

Okuyun bence, bu dahil birçok tespite hem hak verecek, hem de güleceksiniz ;)

Arka Kapaktan


"Nostaljik bir mazi güzellemesi yapmak istemem," diyor Can Dündar, zindana dönüşen, koyu bir karanlık olan 70'lerdeki ilişkileri anlattığı yazısında: "Ama aşkın ha babam ertelendiği o kanlı karanlıkta bile, en dayanışmacı ve masum yanları saklıydı insanoğlunun..."

"Şimdi bakıyorum da, umursamaz kalabalıklarda metruk bir yalnızlık yaşıyor neslim..."

Aşka Veda, Can Dündar'ın aşka dair yazılarını bir araya getiriyor. Körkütük, sırılsıklam aşkları, özlemi, yalnızlığı, ayrılığı ve terk edilme acısını; "kâh içten içe kabaran kâh gürül gürül çağlayan o deli nehri," anlatıyor.

Siyasetten ve popüler kültürden kadın ve erkeklerin zaman içinde değişen yüzlerine bakıyor. "Söylenmemiş o iki sözcük yüzünden heba olup gitmiş" nesiller ile nihayet kavuşan ama mutsuz mu mutsuz olan günümüz gençliğini karşılaştırıp şiirini kaybeden zamane ilişkileri sorguluyor. Şehvet sevdadan soyunduğunda, Eros okunu kırdığında, piyasa duruma el koyduğunda aşkın nasıl can çekişmeye, körelip çirkinleşmeye başladığını sergiliyor.

Hazsız evliliklerden evliliksiz hazlara, sekssiz aşktan aşksız sekse; ateşten gömleği gönüllü giyenlerden, aşkını kariyerine feda edenlere geçişin izini sürüyor.

Aslında bir türlü veda edemediğimiz, her daim ihtimal dahilinde olan aşkı anlatıyor Can Dündar, Aşka Veda'da.

Ve olası bir sevda kuraklığı tehlikesine karşı, okurları uyarıyor...


Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit



Nüzhet... Müştak.. Fatih.. Aşk.. Ölüm.. Kafamda dönüp duruyor şuan. Belki de hiç uyumamış olduğumdan belki de bu kitabın ağırlığından...

Karmaşık bir kitaptı öncelikle fakat tatmin edici değildi. Tarih öğretmek için zorlanmış gibiydi, belki de Fetih 1453 ün arkasından yazılarak onun oluşturduğu dalgada satışları arttırılmak istenmişti. Neden derseniz anlatılan fetih hikayesi filmdekiyle aynı. Bu yüzden okurken filmi tekrar izliyormuş gibi oldum farklı bir yorum görememek beni sıktı sanırım. Ha tarih bu nasıl değiştirsin derseniz, kamera mı vardı da aynı sahneler tıpatıp anlatılır.

Ayrıca kitap anlatım olarak yine de Ahmet Ümit kalitesini barındırıyor. Kitap her zamanki Ahmet Ümit tarzıyla 2 li olarak ilerliyor, Bir Müştak Serhazin'den gidiyor, bir Fatih'ten. Cümleler doğal, gerçekten o an söylenmesi muhtemel kelimeleri seçmiş, fazla edebiyat yapmamış. Fakat bi tutukluk var romanda, başından sonuna hiç açılmayan, insana sürekli "Nerede İstanbul Hatırası" dedirten, "Eee geç bunları kim öldürmüş olaya gel" dedirten bi hava hakim.

Komiser Nevzat kitapta hiç etkin değildi, belki de buna sinir oldum. Ya da ben galiba Müştak'ı hiç sevmedim. Ya da bu kitabın polisiyesi az gelmiş ;)

Bilmiyorum ama kitaba adını veren baba oğul katilliği meselesinin de doğruluğu kesin değilken bir romana konu edilmesini doğru bulmadım ne de olsa bizim milletimiz tarihi okumadan dizilerden filmlerden en iyi ihtimal romanlardan öğreniyor. Gerçek tarih kitapları ise kütüphanelerde tozlanıyor.

Kitabın sonu hiiiiç tahmin etmediğim, bitmesi de en istenmeyecek şekilde bitti. Olaylar çok çabul çözüldü. Off boşuna mı okudum yani bile diyebilirsiniz, benden söylemesi...

Yine her tarih romanı gibi, yine Ahmet Ümit sevgimden, tavsiye edilir...

Arka Kapaktan


"Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"

Ahmet Ümit'in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?

"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..."

Ahmet Ümit, kusursuz bir kurguyla ele aldığı bu cinayet-aşk-tarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor.